ÖMER AYAZ Resmi Web Sitesi
Allah Rızası
Aslında tam anlamıyla boş sayılmazdı
Yere yayılmış bir post ve üzerinde namaz kılan biri vardı Secdeye vardıkça, başını koyduğu yerin üzerine vuran güneş ışığında aksakalı nur gibi aydınlanıyordu
Namazını bitirdikten sonra, ellerini semaya açıp, uzun uzun dua etti Sonra da, çok eskimiş olan hırkasının içinde büzülüp, seccade ve yatak olarak kullandığı postun üzerinde öylece kaldı
Gözlerini yummuş, dudaklarında kıpır kıpır dualarla düşünceye dalmıştı Yumuk gözlerinden, aksakalına doğru iki sıra halinde inci gibi gözyaşları döküyordu Düşündüğü elbette Allah’ın rızasıydı
Yetim büyümüştüYetimliğin ne demek olduğunu ve Allah(cc)ü telâlanın yetimlerin korunması yolundaki emirlerini düşünüyorduHayatı boyunca buna çok dikkat etmişti
Kapının çalınmasıyla kendine geldi Dizlerine dayanarak yeniden doğruldu Kapıya doğru yürüdü Bastığı zemin topraktı İçi tertemiz olan bu odada, ne bir kilim, ne de hasır vardı
Kapının tahta tutamağından kavrayıp, yavaşça açtı Eşikte, kendisi gibi yaşlı biri duruyordu Bir süre bakıştılar
--- Selamünaleyküm, dedi kapıdaki ihtiyar
--- AleykümselâmBuyur ya Allah kulu!
İhtiyar, boynunu büktü:
--- Buyruk Allah’ındır, dedi Ben fakir bir kişiyim Yetim bakıyorum lütfen bana verebileceğiniz bir şey yok mu?
lütfen mi?
Bu cümleyle sarsıldı Hava pek sıcak değildi Hatta mevsim sonbaharın sonu olduğundan biraz soğuk bile sayılırdı Buna rağmen vücudunu bir ter bastı Yanakları pembeleşti Mahcup oldu Verebilecek neyi vardı ki?
Kapıdaki ihtiyar, karşısındakini anlamadı sanıp, isteğini tekrarladıİçerdeki ihtiyarın yanağındaki pembelik daha da arttı Vücudunu basan ter, şimdi yerini garip bir ürpermeye bırakmıştı Ve dışarıda bekleyen ihtiyar sabırsızlanıyordu
Eşikten içerde olan ihtiyarın sıkıntısı mahcubiyettendi
Ne yiyecek, ne giyecek ve hatta ne de başka bir eşyası yoktu Kapıya kadar gelmiş ve lütfen yetimlere bir şeyler isteyen bu garip adamı eli boş mu gönderecekti? bu düşünceyle yeniden titredi
Adam, “lütfen” demişti Ne demekti bu?
--- Biraz bekle ya Allah kulu, dedi
Sözünü söyler söylemez de, içeri girdi Evin her yanını araştırdı Hiçbir şey bulamadı Aklına, üzerindeki hırka geldi Ama öylesine eskimiş, öylesine eprimişti ki Üstelik, adamın sırtındaki hırka bundan daha yeniydi Ve adam, yetimler için bir şeyler istiyordu
Yere serili, hem seccade, hem de yatak olarak kullandığı postun üzerine diz çöktü Yönünü kıbleye verip, Allah’a yöneldi:
--- Yarabbi! Durumum sana ayandır Kapıma gönderdiğin bu fakir kulun için verebileceğim hiçbir şey yok Ama ben senin rızanı dilerim Rahmet ve merhametine sığınıyorum Şüphesiz ki, sen gören ve işitensin
Sonra yavaşça yerinden doğruldu Postunu güzelce katladı Koltuğunun altına sıkıştırıp, içeriye son defa bir göz attıktan sonra, kapıda bekleyen ihtiyarın yanına geldi
İki ihtiyar, bir süre hiç konuşmadan bakıştılar Sonra da, koltuğunun altındaki postu göğsüne bastıran adam:
--- Ya Allah kulu, dedi Sana üzerimden ve evin içinden verebileceğim hiçbir şey yok Lakin bu kulübe benimdir Buyur gir içeri Onu sana veriyor ve helal ediyorum İster kullan, ister satHaydi Allahaısmarladık!
Diğer ihtiyar, hayretler içerisinde kaldı Nasıl olurdu? Bunu nasıl kabul edebilirdi? Çok yanlış bir yere gelmiş, yanlış iş yapmıştı besbelli Elinde olmadan, eşiğinde durduğu kapıdan başını içeri uzatıp baktı Gerçekten de, küçücük pencereyi gölgeleyen çok eski ve yamalı perdeden başka bir şey göremedi
Birden aklı başına geldi İhtiyara seslenmek için tekrar sokağa bakınca, onun köşede kaybolduğunu gördü Seslendi, duyuramadı Koştu, yetişemedi Ev sahibi çoktan ortadan kaybolmuş, geriye sadece boş bir ev kalmıştı
lütfen, tek barınağı olan bu evi vererek ortadan kaybolan bu mübarek ihtiyarın Muhiddin-i Arabi Hazretleri olabileceğini nereden bilebilirdi?
Mevlam Bizlere de Muhiddin-i Arabi gibi lütfen denilince titreyen gönüller nasip etsin inşallah